Devletteki Araba Saltanatı

Embed from Getty Images

Kamu Taşıtları
Kamusal hizmetler, geçmişe oranla günümüzde oldukça artmış ve çeşitlenmiştir. Önümüzdeki yıllarda kamusal hizmetlerin daha da artacağı ve çeşitleneceği aşikârdır. Kamusal hizmetleri daha etkin, verimli ve hızlı bir şekilde yerine getirebilmek için mobil olmak yani sürekli hareket halinde bulunmak oldukça önemlidir. Bunun içindir ki; kamusal hizmetlerin ifasında taşıtlara büyük ihtiyaç duyulmaktadır ve gün geçtikçe bu ihtiyaç daha da artacaktır.
Kamu taşıtları, günlük hayatın içinde, herkesin oldukça sık gördüğü araçlardır. Polis, itfaiye, askeriye, zabıta, ambulans ve benzeri araçlar, herkesin en çok bildiği ve sıklıkla karşılaştığı kamu taşıtlarıdır. Bunlar, kendilerine has renkleri ve üzerlerindeki özel şekilleri, yazı ve logoları itibariyle insanın gözüne hemen çarpan ve anında dikkatini çeken araçlardır. Bu tip resmi arabalar, yaptıkları iş itibariyle hayatın içinde çokça yer almaktalar ve ifa ettikleri görevlerin önemine binaen toplumsal yaşamda vazgeçilmez bir yere sahiptirler. Bırakın yokluklarını düşünmeyi, lazım olduklarında, gelmeleri gereken yere geç kalmaları bile çok büyük zararların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.
Kendilerine has renkleri ve üzerlerindeki özel şekilleri, yazı ve logoları bulunan resmi kamu taşıtlarının dışında, özel bir renge ve şekle tabi tutulmamış, sadece üzerinde resmi hizmete mahsus olarak kullanıldığını gösteren, kamu kurum ve kuruluşlarının isim ve logoları bulunan çok sayıda kamu taşıtı da vardır. Kamu taşıtı olduğu; ancak dikkatli bir şekilde bakıldığında anlaşılan bu tip araçların bazıları resmi plakalı olurken, bazıları ise sivil plakaya sahiptir. Üzerlerindeki yazı ve logolarda bir standart bulunmayıp, her bir kamu kurum ve kuruluşunun kendine göre bir uygulaması mevcuttur.
Bazı kamu taşıtları ise ancak plakasına bakıldığında resmi araç olduğu anlaşılabilmektedir. Bu tip resmi araçlar, siyah veya kırmızı plakaya sahiptirler. Üzerlerinde, resmi hizmete mahsus kullanıma tabi olduklarını gösteren hiçbir yazı, işaret ve logo bulunmayan bu kamu taşıtları; ancak plakalarının okunma imkanı bulunabildiği takdirde resmi araç olduklarını anlamak mümkün olabilmektedir. Bu tip resmi araçların sayısı oldukça azdır.
Bir de kamu taşıtı olduğunu hiçbir zaman anlayamayacağınız, resmi hizmete mahsus olarak kullanılması gereken; ama resmi hizmette kullanıldığına dair hiçbir ibare taşımayan kamu taşıtları vardır. Bunların üzerinde renk, şekil, yazı, logo ve benzeri hiçbir ayırt edici özellik yoktur. Plakaları da sivil plakadır. Vatandaşın kullandığı şahsi arabası ile bu tip kamu taşıtları arasında hiçbir farklılık yoktur. Bunlar, kiralık araçlardır. Kamusal hizmetlerde kullanılmak üzere ihale yolu ile kiralanmış araçlardır.
Günlük hayatın içinde çok sık karşılaşılan; ama hiçbir zaman kamu taşıtı olduğu anlaşılamayan çok sayıda araba vardır böyle. Bu tip kamu taşıtlarını, bırakın vatandaşın tanımasını, aracın ait olduğu kamu kurum veya kuruluşunda çalışan personel bile tanımamaktadır. Kendi çalıştığı kamu kurum veya kuruluşuna ait resmi aracı yolda gördüğünde tanımayan personelin durumu ortada iken, halkın bu tip kamu taşıtlarından bihaber olması son derece normaldir. Bu tip kamu taşıtlarının sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kağıt üzerinde resmi, fiiliyatta gayri resmi olan bu arabalar, kamu kurum ve kuruluşları tarafından özellikle tercih edilmektedir.
Mülkiyet açısından Türkiye’deki kamu taşıtları ele alındığında; iki farklı durum yaşandığı görülmektedir. Birinci durum; resmi plakalı araçlar için söz konusudur. Bu araçların sahibi devlettir. Resmi plakalı araçlar, kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetindedir. Özellikle kolluk kuvvetlerinin kullandığı araçlar bu kapsamdadır. İkinci durum; sivil plakalı araçlar için söz konusudur. Bu araçların sahibi özel sektördür. Kamu kurumları belli bir süreliğine bu araçları ihale yolu ile kiralamaktadır. Sürenin bitiminde arabalar, ait oldukları şirketlere geri verilmekte ve daha sonra ihale yolu ile tekrardan yenileri kiralanmaktadır. Geçmişte mülkiyet edinilerek kamusal hizmette kullanılan araçlar, artık kiralanmak suretiyle kamusal hizmette kullanılır olmuştur. Satın almaların yerini, büyük ölçüde kiralamalar alırken; kiralama yöntemi, genel geçer yöntem olarak kabul edilir olmuştur.
Kamu Taşıtlarının, Kamusal Hizmet Dışında Kullanılması
Kamu personelinin; kamu hizmetine tahsis edilmiş taşıtları, sadece kamusal hizmetlerde kullanmaları gerektiği hususunda yeterince hassasiyet göstermedikleri görülmektedir. Kamu personelinin bu konuda bilinçlendirilmesi ve kamu personeline kamusal hizmete tahsis edilmiş taşıtların kullanımında iyi alışkanlıklar kazandırılması oldukça önemlidir. Kamusal hizmet bilinci, zihninde yeterince oturmamış bir kamu personelinin, kamu taşıtlarını kullanırken özenli olması ve itinalı davranması beklenilemez.
Kamu taşıtlarının, tüm ülke vatandaşlarından toplanan vergilerle alındığı ve yine kamu taşıtlarının akaryakıt giderlerinin halktan alınan vergilerden karşılandığı gerçeği, kamu personelinin zihnine tam olarak yerleşmemiştir. Mevcut durumda ya kamu personeli bu gerçeği idrak edememiştir ya da idrak etmiş; ama bu gerçeği içselleştiremediğinden uygulanması mümkün olamamıştır. Kamu taşıtlarını istediği gibi kullanmayı kendisine hak olarak gören; devletin işi, kendi özel işi ayrımını gözetmeksizin kamu taşıtlarına binmede herhangi bir sakınca görmeyen bu sakat zihniyet gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Türkiye’de hali hazırda yaşanan acı gerçekler şunu göstermektedir ki; kamu taşıtlarının, sadece ve sadece kamusal hizmetlere mahsus kullanılması, kamu personelinin tamamen vicdanına kalmıştır. Yasal boşluklar ve denetim eksikliği yüzünden, kamu taşıtları sahipsiz kalmış ve bazı vicdansız kamu personelinin elinde her türlü suiistimale açık hale gelmiştir.
İnsanoğlu doğuştan gelen fıtratı itibari ile yanlış yapmaya meyillidir. Vicdanı ile baş başa kalan insanın yanlışa sapma olasılığı çok yüksektir. Erdemli ve ahlaklı bir insanın vicdanı, muhakkak ki her zaman doğru karar verir. Ama insanın zaafları işin içine girince ne olacaktır? Devletin işleri, insanların vicdanlarına bırakılamaz. Devlet, kişilerin inisiyatifine terk edilemez. Bunun içindir ki devlette her şey bir nizama bağlanmalı ve her şey belli bir intizam dahilinde işlemelidir. İşte kanunlar bunun için vardır. Denetim mekanizmaları bunun için kurulur. Bu sebepledir ki; kamu taşıtlarının kullanımının bir sisteme bağlanması için, kamunun tüm taşıt ihtiyacının tek bir merkezden yürütülmesi ve kamusal hizmet bilincinin personele benimsetilmesi büyük önem arz etmektedir.
Kamunun ihtiyaç duyduğu taşıtların, niteliğinin ve niceliğinin objektif olarak tespit edilmesi oldukça önemlidir. Ne yazık ki hâlihazırda kamunun taşıt ihtiyacının objektif kriterler çerçevesinde tespit edildiğini söylemek oldukça zordur. Siyasetçilerin ve bürokratların bilimsellikten uzak, keyfi uygulamalar sergiledikleri sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bunu önlemek için tek bir merkezden, sistematik bir çalışmayla, konunun uzmanları tarafından yapılacak tespitler neticesinde ihtiyacın belirlenmesi gerekmektedir.
Son zamanlarda kamuda büyük bir makam aracı saltanatı görülmektedir. Özellikle kamunun taşıt ihtiyacının, kiralık araçlarla karşılanmaya başlanmasıyla birlikte, kamu kurum ve kuruluşları, zorunlu ihtiyaçlarının dışında keyfi talepleri için de araç kiralar olmuşlardır. Keyfiliğin önüne geçmek için kamu kurum ve kuruluşlarının kendi başlarına araç kiralamaları yerine, tek bir merkezden taşıtların temin edilip kamu kurum ve kuruluşlarına tahsis edilmesi çok büyük önem arz etmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında kullanılan taşıtların, kamusal hizmet için kullanılıp kullanılmadığının denetimi yeterince yapılamamaktadır. Her bir kamu kurum ve kuruluşunun, kendi bünyesindeki taşıtların kullanımını denetlemek gibi bir görevi bulunmakla beraber, bu denetim mekanizması işlevsel olarak çalıştırılmamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının, taşıt kullanımının denetlenmesi konusunda kendi iç denetimleri neredeyse yok denecek kadar az olup, herhangi bir etkinliği de bulunmamaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının, kendilerinin yapamadığı taşıt kullanımı denetiminin, dış denetim birimlerince yapılması da söz konusu değildir. Teorik olarak, dış denetim birimlerince, kamu kurum ve kuruluşlarının taşıt kullanımlarının denetimi mümkün olsa da, pratikte böyle bir denetimin etkin olarak kullanıldığını görmek mümkün değildir. Bu yüzden, denetimin etkin ve caydırıcı olabilmesi için tek bir merkezden ve sıkı bir takiple yapılması gerekmektedir.
Her bir kamu kurum ve kuruluşunun, kendi taşıt ihtiyacını kendisinin karşılaması ekonomik bir yöntem değildir. Her bir kamu kurum ve kuruluşunun yaptığı küçük çaptaki taşıt kiralama ve taşıt satın alma ihaleleri yerine; tek bir merkez tarafından yapılan büyük bir taşıt satın alma ihalesi ile çok daha düşük fiyattan taşıt satın alınabilir. Böylelikle taşıt kullanımının gerektiği kamusal hizmetler, daha düşük bir maliyetle gerçekleştirilmiş olur.
Kamusal hizmete mahsus taşıtların nasıl kullanılacağına yönelik hukuki mevzuat yetersiz ve karmaşıktır. Kamu taşıtlarının kullanılması ile alakalı hukuki mevzuat dağınık olup, uygulamada birçok karışıklığa yol açmaktadır. Konuyla alakalı kanun ve yönetmelik gibi düzenlemeler bulunmakla beraber, kanun ve yönetmelikler uygulamada işlevselliğini yitirirken; genelge tarzı alt hukuk normları ile işler yürütülür hale gelmiştir. Bunun önüne geçmek için; eskiyen mevzuatın kaldırılarak, onun yerine günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak kanun ve yönetmeliklerin yürürlüğe konması ve daha sonrasında da kanun ve yönetmelikten daha alt hukuk normları ile uygulama yapılmasının önüne geçilmesi gerekmektedir.
Kamu taşıtları için yapılan hukuki düzenlemenin yetersizliği sonucu; her bir kamu kurum ve kuruluşunda farklı uygulamalar ortaya çıkmıştır. Hatta büyük kamu kurum ve kuruluşlarının alt birimlerinde bile birbirinden farklı uygulamalar görülebilmektedir. Bu durum çalışma barışını bozmakta, kamu personelini birbirine düşman etmektedir. Çünkü aynı pozisyonda çalışan bir kamu personeline araç tahsis edilirken, bir diğerine bu imkân sağlanmamakta, bu durum karşısında haksızlığa uğradığını düşünen kamu personelinin motivasyonu bozulduğundan hem görevini sağlıklı bir şekilde yerine getirememekte hem de çalışma arkadaşlarına karşı içten içe husumet beslemektedir. Haksız yere araç tahsis edilen kamu personeli, tüm kamu personeline olumsuz örnek teşkil etmekte ve tüm kamu personelini ahlak dışı yollarla kendilerine araç tahsis edilmesi için yoğun bir arayışa itmektedir.
Kamu taşıtları için yapılan hukuki düzenlemelerin yetersizliği sonucunda toplumsal barış zedelenmektedir. Çünkü; hukuksal boşlukları ve denetim yetersizliklerini fırsat bilen bazı kamu görevlileri, kamu taşıtlarını şahsi işlerinde kullanmaktadırlar. Kamu personelinin bir kısmının, kamu taşıtları ile saltanat sürdüğünü gören halk, kendisini kandırılmış, aptal yerine konulmuş olarak görmekte ve devlete karşı büyük bir öfke duymaktadır. Ödediği vergilerin, kamusal hizmetlerde kullanılmak yerine, kendini bilmez bazı kamu görevlileri tarafından şahsi ihtiyaçlarını karşılamak için harcandığına tanık olan toplum, kendilerini aptal yerine koyan bu bazı arsız kamu görevlileri nezdinde tüm kamu görevlilerine kötü gözle hale gelmiştir. Bir takım kendini bilmez kamu personeli yüzünden tüm devlet zan altında kalmakta ve toplumun devlete olan güveni sarsılmaktadır. Kamu kaynaklarının bu şekilde çarçur edildiğini; israfın, halkın gözüne sokularak fütursuzca yapıldığını gören vatandaş, kamu personelinden nefret eder duruma gelmiştir. Suçu işleyen azınlık bir grup olsa da, faturası tüm kamu personeline hatta tüm devlete kesilmektedir.
Kendi Devletini Yağmalama Kültürü
Kötü devletler, zayıf buldukları diğer devletleri yağmalar. Kötü askerler, ele geçirdikleri düşman topraklarını yağmalar. Otorite boşluğu olan bir yerde kötü adamlar, bulundukları çevreyi yağmalar. Yağma zihniyetine sahip insanlar, ellerine geçen her fırsatta, zayıf bulduklarını ya da kendilerine düşman gördüklerini yağmalar. Ellerine geçen her fırsatta yağmacılık yapan bu kişiler, ahlaksız ve aşağılık insanlardır.
Yağmacılar; insanların, kurumların ya da devletlerin zaaflarını kollar. Herhangi bir şekilde insanın, kurumun ya da devletin zaafa düştüğünü gören yağmacı, hemen harekete geçer ve talan başlar. Hiç acımaksızın ve merhamet göstermeksizin; nerde ne bulursa ve eline ne geçirirse talan etmek, yağmacının esas gayesidir. Yağmalamak, yağmacıya çok büyük bir zevk verir. Yağmacının, doymak bilmez bir iştahı vardır. Yağmacı, yaptığı her yağma sonrasında, bir sonraki yağmanın hayallerini kurmaya ve planlarını yapmaya başlar. Yağmacının gözü hiçbir zaman için doymaz ve her zaman daha fazlasını ister.
Yağmacılık fiili çok fazla tekrarlandığı takdirde, zamanla bir karakter unsuru haline gelir. Yağmacılık, kendisini benimseyen ve içselleştiren insanların kişiliğinin bir parçası olur. Yağma zihniyeti, insanın ruhuna bir kere işledi mi, artık onu bünyeden söküp atmak çok zordur. Çünkü yağma neticesinde ele geçirilen mal çok tatlı gelir insana. Değerinin düşüklüğü veya yüksekliği ya da miktarının azlığı veya çokluğu önemli değildir. Önemli olan bu malın yağmalanarak elde edilmiş olmasıdır. Yağmacıya haz veren de budur. Yağmacı, hakkı olmayan bir malı gasp etmenin ayrıcalığını yaşar sapık zihninde. Bir kişiye, kuruma ya da devlete ait olan mala, hakkı olmadığı halde sahip olmayı, kullanmaya izninin olmadığı mallardan istediği gibi yararlanmayı ve benzeri haksız fiillerde bulunmayı marifet sayar ve bunu kendince büyük bir başarı olarak görür.
Yağmacı, yağma yapabildiği için kendisini çok akıllı; yağmaya maruz kalanı zavallı, yağma yapmayanları da aptal olarak görür. Yağmacılığı, üstün bir davranış kalıbı olarak gözünde yücelttiği için, bir yağmacı olarak kendisi de üstün bir kişidir. Bu yüzden yağmacılık; ancak kendisinin gibi üstün kişilerin yapabileceği bir şey olup, ona engel olmak hiç kimsenin haddine değildir. Yaptığı ahlaksızlığı, kendisinin üstün becerisi olarak gören yağmacı, eline fırsat geçtiğinde tüm insanların kendisinin yaptığı gibi yağmacılık yapacağını düşünür. Herkesi, kendisi gibi potansiyel bir yağmacı olarak gören yağma zihniyeti, kendisine yağmalama olanağı sağlayan imkânlarını hiçbir zaman kaybetmek istemez.  Yağmacı, yağmaya olanak veren imkânlarının elinden gitmemesi için her türlü alçaklığı yapmaya hazırdır.
Yağmacı; yağmalamayı, kendisiyle sınırlı tutmak istemez. Kendisinden sonra çocuklarının da yağmaya devam etmesini arzular. Bunu içindir ki; yağma zihniyetinin önemli esaslarından bir tanesi de; kişi sağ olduğu sürece kendisinin yağma yapması, öldükten sonra da çocuklarının bu yağmayı devam ettirmesidir. Çünkü yağmalamak bir ayrıcalıktır ve bu ayrıcalık nesilden nesile geçirilmeli, bu imtiyaz hiçbir zaman kaybedilmemelidir.
Yağma zihniyeti, Türkiye’de devlette yaşanan makam arabası saltanatının arka planındaki ana unsurdur. Çünkü Türkiye’deki siyasetçiler ve bürokratlar, devleti yağmalamayı kendilerine bir hak olarak görürler. Üstelik bu hakkı sadece kendileri ile sınırlı görmezler, kendi altlarında çalışanların da bir hakkı olarak görürler. Bunun içindir ki, kamu kurum ve kuruluşlarına yüz binlerce araç alınmıştır. Ve bu, öylesine ileri boyutlara ulaşmıştır ki, bugün itibariyle devlet, Türkiye’deki tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kaç adet araç kullanıldığının tespitini dahi tam olarak yapamamaktadır.
Devleti yağmalama zihniyeti, Türkiye’de oldukça yaygın ve genel kabul görmüş bir anlayıştır. Devletin çok değişik şekillerde ve farklı yöntemlerle, kendi insanı tarafından yağmalandığı apaçık ortadadır. Ve ne yazık ki toplumun çoğu bu illete kendini kaptırmış durumdadır. “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” zihniyeti, halkın bilinçaltına işlemiştir. Makam aracı saltanatı, devletin bin bir türlü yağmalanma çeşidinden, en açık ve en net olanlarından birisidir. Gizlisi saklısı olmayan ve aleni olarak yapılan bu yağmanın, Türkiye’ye faturası çok ağır olmaktadır. En acısı da, insanların kendi devletini yağmalayacak kadar duygusuz ve merhametsiz oluşu karşısında, toplumun da buna duyarsız kalmasına şahitlik etmektir.
Kamu Taşıtlarının Kiralama Yoluyla Temin Edilmesi
Günümüzde, kamunun taşıt ihtiyacının çoğu kiralık araçlar ile sağlanmaktadır. Geçmişte çok az kullanılan kiralama usulü, artık genel geçer usul halini almıştır. Kamu kurum ve kuruluşları artık araç satın almamakta, kiralama yoluyla araç ihtiyacını giderme yolunu tercih etmektedir. Siyah plakalar, yerini beyaz plakalara bırakmaktadır. Kiralık araca geçiş, süslü gerekçelerle mantıklıymış gibi gösterilerek, kamuya araç satın alınmasının önüne geçilmektedir. Özel sektör mantığıyla hareket edilerek; kiralık aracın, satın alınan araçtan daha hesaplı bir seçim olduğu vurgusu yapılmaktadır. Oysaki bu tamamen bir aldatmacadır.
Kiralık aracı, satın alınan araca göre avantajlı gösteren nedenlerin en önemli iki tanesi, özel sektör için mantıklı iken kamu sektörü için saçmadır. Özel sektör mantığına göre; aracı satın almak yerine kiralayarak, çok önemli iki kazanımın elde edildiği düşünülmektedir. Birincisi, vergi avantajı elde edilir. İkincisi ise işletme maliyetleri düşürülür.
Özel sektör, arabayı satın almak yerine aracı kiralamakla, vergi yönünden iki ayrı noktada avantaj sağlar. İlki; arabanın satın alınması esnasındaki vergileri ödemekten kurtulur. Çünkü Türkiye’de satışa sunulan arabaların fiyatlarının neredeyse yarıya yakını vergidir. Arabanın fiyatı arttıkça vergi oranı da arttığından; lüks arabaların satış fiyatları, çıplak fiyatlarının 3 katına kadar çıkabilmektedir. Basit bir anlatımla durum şöyle açıklanabilir. Türkiye’de 100.000 TL satış fiyatı olan bir arabanın çıplak fiyatı aslında 56.000 TL’dir. Devlet, ÖTV ve KDV bedeli olarak 44.000 TL almaktadır (rakamlar yuvarlatılmıştır). Özel sektör, bu 44.000 TL’yi ödemek istememekte; bunun için arabayı satın almak yerine kiralama yolunu tercih etmektedir. Özel sektörün vergi yönünden ikinci avantajı; her yıl ödenen MTV yani motorlu taşıtlar vergisini ödemekten kurtulmaktır. MTV, tüm araçlardan her yıl alınan standart bir vergidir. Özel sektör, aracı satın almak yerine, kiralamayı tercih ederek MTV ödemekten kurtulur.
Özel sektör, araç kiralama yöntemi ile işletme maliyetlerinde de avantaj elde eder. Burada iki şekilde avantaj sağlar. Birincisi; zorunlu trafik sigortası ve kasko sigortası maliyetlerinden kurtulur. Her yıl yapılması gereken bu sigortalar, özel sektör için sürekli bir gider kalemi oluşturmaktadır. İkinci avantaj; özel sektörün, araç kiralama şirketlerinin kestikleri faturaları gider olarak göstererek, bu miktarı gelir vergisinden düşmeleridir. Önemli bir gider kalemi olarak büyük yekûn tutan araç kiralama maliyetleri, özel sektör için gelir vergisinden kaçınmada önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Yukarıda sayılanlar dışında; özel sektör için daha başka avantajların da olduğu söylenebilir. Ama konumuzla çok fazla alakalı olmadığı için tüm bu avantajlara burada yer verilmeyecektir.
Görüldüğü üzere; özel sektörün araç kiralamadaki temel mantığı, daha az vergi ödemek üzerine kuruludur. Bu mantık özel sektör açısından haklı bir sebep olarak görülebilir; lakin kamu sektörü açısından düşünüldüğünde bir karşılığı yoktur. Şöyle ki; aynı özelliklere sahip bir aracı, anonim şirket ya da limited şirket alıp kullanmak istediğinde 100.000 TL, kamu kurum ve kuruluşu alıp kullanmak istediğinde yine 100.000 TL ödemektedir. Ancak burada önemli bir ayrıntı vardır. Kamu kurum ve kuruluşunun araca ödediği 100.000 TL’nin 44.000 TL’si vergi olarak yine devletin kasasına gitmektedir. Anonim şirket ya da limited şirket için 100.000 TL olan aracın maliyeti kamu kurum ve kuruluşu için aslında 56.000 TL’dir. Yani devlet, 44.000 TL’yi sağ cebinden alıp sol cebine koymaktadır. Oysaki özel sektörde, bu 44.000 TL şirketin kasasından uçup gitmektedir.
Her yıl ödenen motorlu taşıtlar vergisi de şirketler için önemli bir harcama kalemi olarak görülebilir. Ama bir kamu kurum ve kuruluşu için bu bir harcama kalemi değildir. Kağıt üzerinde bir harcamaymış gibi görülebilir; ancak gerçekte böyle bir harcama yoktur. Nihayetinde ödenen vergi devletin kasasına gitmektedir. Yani devlet, parayı sağ cebinden alıp sol cebine koymaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşlarının, satın aldıkları araçlar için zorunlu trafik sigortası ve kasko sigortası yaptırması, kağıt üzerindeki bir maliyetten ibaret olabilir ancak. Gerçekte hiçbir maliyeti yoktur. Çünkü kamu bankalarının sahip olduğu sigorta şirketleri vardır. Kamu kurum ve kuruluşları, her yıl kasko ve zorunlu trafik sigortalarını kamu bankalarına ait sigorta şirketlerine yaptırdıkları takdirde; devlet, yine parayı sağ cebinden alıp sol cebine koymuş olacaktır.
Kamu kurum ve kuruluşları vergi ödemez. Bu nedenle, özel sektör şirketlerinin araç kiralama faturalarını gider göstererek,  bu meblağları gelir vergisinden düşürerek kazanç elde etmeleri, kamu kurum ve kuruluşları için söz konusu değildir.
Sonuç itibariyle; özel sektör açısından akıllı bir seçim olarak değerlendirilen, araç satın alma yerine araç kiralama modeli, devlet açısından bakıldığında akıllıca değildir. Kamuya araç satın almak yerine araç kiralamak, bilakis maliyet arttırıcı bir unsurdur ve kamuyu zarara uğratmaktadır.
Kamu tarafından her yıl yapılan binlerce araç kiralama ihalesi sayesinde yüklenici şirketler, devletten muazzam kârlar elde etmektedirler. Kamunun gereksiz yere kiraladığı araçlar, devlet için büyük bir maliyet oluşturmakta, zaten var olan bütçe açıklarını daha da büyütmektedir. Nihayetinde vergiler arttırılmakta, vatandaşın sırtına daha fazla yük binmektedir. Siyasetçi ve bürokratın araba saltanatını devam ettirmek için vatandaş daha çok vergi ödemeye zorlanmaktadır.
Kamu sektörü açısından mantıklı olmamasına rağmen, kiralık araçların kamuda sürekli artmasının sebebi nedir? Bu soruya cevap verirken siyasetçi – bürokrat – yüklenici üçgenine iyi bakmak gerekir. (Yüklenici, kamunun araç kiralama ihalelerinin peşinde koşan ve bu ihaleleri alan şirketlerin genelini anlatmak için kullanılmıştır)
Siyasetçi, hem kendisinin hem de yanında çalıştırdıkları kişilerin, lüks makam arabalarıyla saltanat sürmesi için kamuya araç satın alınması yerine kiralanması usulünü desteklemektedir. Sivil plakalı ve kamuya ait olduğu belli olmayan kiralık araçlar, şahsi kullanım için idealdir. Kamunun demirbaş envanterine kayıtlı olmadığı için, her sene istenilen sayıda aracı ihale yöntemiyle kiralamak oldukça kolaydır.
Bürokrat, kendi rahatını düşünerek, hiçbir zaman sahip olamayacağı lüks makam arabalarıyla gezip tozmak için kamuya araç satın alınması yerine kiralanması usulünü benimsemektedir. Sivil plakalı ve kamuya ait olduğu belli olmayan kiralık araçlar, şahsi kullanım için idealdir. Cebinden beş kuruş para çıkmadan araba ihtiyacını karşılayan bürokrat için kiralık araçlar çok büyük bir imkândır. Her zaman sıfır arabalarla ve hiçbir maliyete katlanmadan sefa sürmek bürokrata çok cazip gelmektedir.
Kamunun araç kiralama ihalelerinin artmasıyla birlikte çok büyük bir pazar oluşmuştur. Araç kiralama işi yapan şirketler, bu pazardaki payını arttırmak için kıyasıya bir rekabete girişmişlerdir. Araç kiralama işinden büyük paralar kazanan yüklenici şirketlerden bazıları kötü niyetlidir ve kamunun daha çok sayıda araç kiralaması için legal ve illegal yollardan baskı kurarak, kamunun ihtiyacından daha fazla araç kiralamasına sebep olmaktadırlar. Kötü niyetli bir takım yüklenici şirketler, kamu kurum ve kuruluşlarının fazladan kiraladıkları her bir aracı, kendi kârlarını arttırmak için bir fırsat olarak gördüklerinden, kendileri gibi kötü niyetli siyasetçi ve bürokratlarla kirli ilişkiler ağı kurmaktadırlar. Kötü niyetli siyasetçi ve bürokratlar, “devletin malı deniz, yemeyen keriz” mantığıyla hem kendileri kamu araçlarını hor kullanmaktalar, hem de kiralık araç hizmeti aldıkları kötü niyetli yüklenici şirketler ile işbirliği yaparak kamuyu büyük bir zarara uğratmaktadırlar.
Kamu taşıtı ihtiyacının karşılanması için, taşıt kiralama ihalelerine son verilerek, sadece taşıt satın alma ihaleleri yapıldığında, yüklenici şirketler yine para kazanacaktır. Onların da bu işten kar elde etmesi, ticari varlıklarını sürdürmesi gerekir. Burada önemli olan, devletin zarara uğramasının önüne geçmektir. Satın alma yöntemi ile kamu taşıtlarının devlete olan birim maliyetleri düşürülmüş olacak; kamunun parası, devletin kasasında kalmaya devam edecektir.
Kamu Taşıtlarının Hak ve Adalet Esasına Göre Temin Edilmesi ve Kullanılması
Devletin parası, halkın parasıdır. Devletin kasasından çıkan her bir kuruş, milletin cebinden çıkıyor demektir. Devletin gelirinin kaynağı, bu ülkede yaşayan 80 milyon vatandaşın ödediği vergilerdir. Vatandaştan toplanan vergiler sayesinde kamu harcamaları yapılabilmektedir. Bunun içindir ki; kamu harcamalarını yaparken çok dikkatli olmak gerekir. 80 milyon vatandaşın hakkını gözetmek lazımdır. Devletin parasını harcarken bin kez hesap yapmadan, bir kuruş dahi harcamamak gerekir. Çünkü sorumluluk çok büyüktür. Siyasetçiler ve bürokratlar, devletin kasasından çıkan bir kuruşun dahi hesabını verebilmeli, parayı nereye harcadığını izah edebilmelidir.
Devletin parasının değeri, miktarının büyüklüğünden ya da küçüklüğünden ileri gelmez. Devletin parası söz konusu olduğunda; bir kuruş da olsa, bir milyar Türk lirası da olsa değeri aynıdır. Alım gücü aynı olmayabilir; ama değeri aynıdır. Çünkü devletin parası, halkın parasıdır ve üzerinde 80 milyonun hakkı vardır. Bu yüzden herkes, kamunun parasına bu gözle bakmalı ve bu bilinçle hareket etmelidir.
Türkiye’de kamu taşıtlarının temini ve kullanılması hususunda yaşanan sıkıntıları bertaraf etmek için, Hak ve Adalet esasına göre hazırlanmış bir mevzuata ve işlerin tek elden yürütülmesini sağlayacak bir yapıya ihtiyaç vardır.
Hâlihazırdaki mevzuat çok eski ve çok yetersizdir. Hak ve Adaletin esas alındığı kanun ve yönetmeliklerin çıkarılması durumunda, kamu taşıtlarının edinimi ve kullanımı belli bir düzene sokularak; karmaşanın, keyfiliğin ve israfın önüne geçilebilir. Hukuksal alt yapı sağlam bir temele oturtulduğu takdirde; kamu taşıtlarının edinimi ve kullanılması hususunda Hak ve Adalete dayalı bir sistemin oluşturulması ve işletilmesi gayet kolaydır. Kanun ve yönetmelikler, Hak ve Adaleti emrediyorsa, anlaşılabilir, uygulanabilir ve sürdürülebilir nitelikte ise ülkede işler yolunda demektir.
Kamu taşıtlarının kullanılması ile alakalı olarak yapılacak hukuki düzenlemenin, iki istisna hariç tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsaması gerekir. Birinci istisna; askeriyedir. Türkiye’nin milli savunma gücünü oluşturan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, genel bir kamu taşıtları kanununa uydurulması mümkün değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, yaptığı stratejik görev dolayısıyla, kendine özgü bir mevzuatla yönetilmesi gerekmektedir. İkinci istisna, milli istihbarattır. Yaptığı görevin ehemmiyeti ve gizliliği dolayısıyla Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, kamu taşıtları hakkında yapılacak genel bir mevzuat düzenlemesine dahil edilmesi söz konusu olamaz. Bu iki kurumun haricindeki tüm kamu kurum ve kuruluşlarının istisnasız ve tavizsiz bir şekilde, kamu taşıtlarının edinimi ve kullanımı hususunda yapılacak genel bir hukuki düzenleme kapsamına alınması ve bu çerçevede denetlenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de her bir kamu kurum ve kuruluşunun, kendi taşıt ihtiyacını kendisinin karşılaması ve yine taşıt kullanımını kendisinin denetlemesi, uygulamada çok büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Bunun önüne geçmek için, kamunun tüm taşıt ihtiyacının tek bir merkezden karşılanması, tek bir merkezden yönetilmesi ve kamu taşıtlarının kullanımının tek bir merkezden denetlenmesi gerekmektedir. Sadece bu işi yapmak üzere, merkezi bir kamu kurumunun kurulması ve bu işi icra edebilecek şekilde yapılandırılması çok büyük önem arz etmektedir. İşlerin tek elden yürütülmesi ve tek elden denetlenmesi sayesinde, kamu taşıtlarının ediniminde ve kullanımında Hak ve Adaletin tesis edilmesi mümkün olacaktır.
Kamu taşıtlarının tek elden yönetilmesini sağlamak üzere kurulacak olan kurumun, kağıt üzerinde kalmayarak, aktif olarak çalışması ve denetleme görevini layıkıyla yerine getirebilmesi için dinamik bir yapıda teşekkül ettirilmesi çok önemlidir. Bunun için personel yapısı, sabit ve değişken memurların aynı anda ve uyumlu bir şekilde çalışabileceği tarzda oluşturulmalıdır. Kurum personelinin bir kısmı sabitken, diğer kısmı başka kurumların insan kaynaklarından sürekli devir daim oluşturulacak şekilde karşılanmalıdır. Böylelikle durağan değil, daima hareket halinde olan bir sistem kurulabilir. Kamu taşıtlarının, Türkiye çapında düzenleme ve denetleme işlemlerinin yürütülebilmesi için çok yüksek bir aktiviteye ihtiyaç vardır.
Kamu taşıtlarının kullanılmasındaki en büyük suiistimallerden birisi, hizmet aracı – makam aracı karmaşasıdır. Bu karmaşanın önlenmesi ve kötü niyetli kullanımların önüne geçilmesi oldukça mühimdir. Kamu hizmetine tahsisli bir aracın, kamu hizmetinden çekilerek, siyasetçi ve bürokratların makam aracına dönüştürülmesi, mevcut uygulamadaki en önemli sorunlardan birisidir. Bu uygulama öylesine yaygınlaşmıştır ki; tüm kamu taşıtları, siyasetçi ve bürokratların potansiyel makam aracı haline dönüşmüştür. Kamu taşıtlarının öncelikli kullanım amacı, siyasetçi ve bürokratların şahsi ihtiyaçlarının karşılanması, daha sonrasında kamusal hizmetin görülmesi şekline evrilmiştir. Kullanım şekli, hizmet aracı olarak tanımlanmış binlerce kamu taşıtı, ne yazık ki makam aracı olarak kullanılmaktadır.
Ülkemizin şimdiki mevcut durumu ele alındığında, en iyimser tahminlere göre; kamudaki taşıtların % 20’si, harcanan akaryakıtın ise % 30’u kamusal hizmet dışındaki kullanımlardan oluşmaktadır. Bu rakamların çok daha büyük olduğunu söyleyen, israfın çok daha fazla yapıldığını dile getirenler olmakla beraber, en iyimser tahmin bile ele alındığında muazzam bir israfın olduğu ortadadır.  Bu demektir ki; kamu taşıtları, Hak ve Adalet esasına göre temin edildiği ve yine Hak ve Adalet esasına göre kullanıldığı takdirde; şu anki hiçbir kamusal hizmet aksamadan; taşıt alımlarından dolayı yaklaşık % 20, akaryakıt harcamalarından ise yaklaşık %30 tasarruf edilebilecektir. Böylesine büyük bir israfın önüne geçmek, ülkemiz için büyük bir kazanımdır. Yıllardır süre gelen bu israfın önüne geçilmesi halinde, şu anki durum göz önünde bulundurularak, gelecek yıllarda ülkemizin toplam tasarruf hacminin büyüklüğü göz önüne alındığında, ne denli büyük bir iş yapıldığının önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.